Ardından surenin akışı, müşriklerin ele geçirdikleri, içinde putlara ibadet ettikleri, Allah'ın bir ve ortaksız olduğuna inanan ve şirkten arınan kimselerin ziyaret etmesine engel oldukları bu dokunulmaz evin ilk defa nasıl kurulduğuna değiniyor. Rabb'inin direktifi ve yol göstericiliği ile Hz. İbrahim'in -selâm üzerine olsun- bu evi kurmasına, ev kurulurken dayandığı temele, tevhid temeline, evin kuruluş amacına, yani tek ve ortaksız Allah'a kulluk yapmaya, bu evin ziyaretçilere ve Allah için orada ibadet edenlere ayrılmış olduğuna değiniyor.
GÜVENLİ VE EVRENSEL BELDE
25- Kâfirlere, insanları ,Allah'ın yolundan ve gerek Mekke yerlilerinin gerekse dışardan gelen herkesin ziyaretine eşitçe açtığımız Mescidi Haram'a (Kâ'be'ye) girmekten alıkoyanlara gelince kim orada zalimce bir tutum takınarak Allah'ın emirlerini çiğnerse kendisine acıklı bir azap tattırırız.
Bunlar Kureyş kabilesine mensup müşriklerin yaptıklarıydı. İnsanları Allah'ın dinine girmekten alıkoymak -ki bu Allah'a ulaştıran yoldur. İnsanlar için belirlediği metoddur, kulları için seçtiği sistemdir- müslümanların hac ve umre yapmalarına engel olmak -nitekim Hudeybiye antlaşmasının imzalandığı yıl da böyle yapmışlardı.- Oysa yüce Allah Mescidi Haram'ı insanlar için bir barış ve güvenlik yurdu kılmıştır, huzur beldesi olmasını dilemiştir. Bu konuda Mekke'de ikamet edenlerle, oradan geçen yabancılar arasında bir fark yoktur. Çünkü burası Allah'ın bütün kullarının eşit olduğu Allah'ın evidir. Onlardan hiçbiri bu evi sahiplenemez, hiç kimse ayrıcalıklı değildir.
"Gerek Mekke yerlilerinin gerekse dışardan gelen herkesin ziyaretine eşitçe açtığımız Mescidi Haram."
Yüce Allah'ın dokunulmaz evi için koyduğu bu sistem, insanların dokunulmaz bölgeler icad etmek amacı ile yaptıkları tüm girişimleri geride bırakan bir uygulamadır. Burada silahlar bırakılır, düşmanlar birbirlerinden emin olurlar. Burada kan dökülmez, herkes barınacağı bir yer bulur burada. Ama bu herhangi bir insanın lütfu değildir. Tüm insanların eşit olduğu evrensel bir haktır.
Mekke'de sahiplerinin oturmadığı evlerin üzerinde kişisel mülkiyetin caiz olup olmadığı konusunda fıkıh bilginleri arasında görüş ayrılıkları vardır. Ayrıca kişisel mülkiyeti doğru bulanlar arasında bu evlerin kiraya verilip verilmeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. İmam Şafii -Allah rahmet etsin- Hz. Ömer'in -Allah ondan razı olsun- Safvan b. Ümeyye'den Mekke'de bir evi dört bin dirheme alıp orasını hapishane yaptığını delil göstererek Mekke'de ev alma, miras bırakma ve kiraya verme görüşünü benimsemiştir. İshak b. Raheveyhi -Allah rahmet etsin- Mekke'de ev miras bırakmayı kiraya vermeyi doğru bulmamış ve şöyle demiştir: Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- Ebu Bekir ve Ömer -Allah onlardan razı olsun- vefat ettiklerinde Mekke'deki bütün evler sahipsizdi. İhtiyacı olan otururdu. İhtiyacı olmayan da başka bir ihtiyaç sahibine devrederdi. Abdürrezzak Mücahit'ten, o da babasından Abdullah b. Ömer'in -Allah ondan razı olsun- şöyle dediğini rivayet eder:
Mekke'deki evleri satmak, kiraya vermek helal değildir. Yine Abdürrezzak İbn-e Cureye'den şöyle rivayet eder: Ata haremdeki evleri kiraya vermeyi yasaklamıştı. Bana haber verildiğine göre Hz. Ömer Hacıların gelip avlularında barınmaları için, evlere kapı yapılmasını yasaklamıştı. İlk defa evine kapı yapan da Süheyl B. Amr'dı. Hz. Ömer bunun nedenini sormak üzere kendisine bir mektup gönderince şu cevabı vermişti: "Ey mü'minlerin emiri, bana mühlet tay. Ben ticaretle uğraşan biriyim. Yük hayvanlarımı barındırmak için iki kapı yapmak istedim. Bunun üzerine Hz. Ömer "Sana izin verilmiştir'' der. Abdürrezzak Ma'mer'den o dà Mansur'dan o da Mücahit'ten Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: "Ey Mekkeliler evlerinizi kapı vurarak kapatmayın, yabancılar diledikleri zaman gelip konaklayabilsinler" İmam Ahmet -Allah rahmet etsin bütün kanıtları birleştirerek orta yolu tutmuş ve Mekke'de ev alınabileceğini, miras da bırakılacağını ama kiraya verilemeyeceğini söylemiştir.
Böylece İslâm bir barış bölgesi, bir güvenlik yurdu, tüm insanlara açık bir insanlık evi oluşturmakla bütün sistemleri farklı bir şekilde geride bırakmıştır:
Kur'an-ı Kerim bu dosdoğru sistemi çarpıtmak isteyenleri acıklı bir azapla tehdit ediyor.
"Kim orada zalimce bir tutum takınarak Allah'ın emirlerini çiğnerse kendisine acıklı bir azap tattırırız."
Peki böyle bir şeyi isteyene ve yapana ne oluyor ki buna yelteniyor? Kur'anın ifade tarzı sakındırmanın etkisini arttırmak, kararlılığı daha iyi vurgulamak için sırf böyle bir şeyi istemekle bile onları azapla tehdit ediyor. Bu da Kur'an-ı Kerim'deki ifade tarzının inceliklerindendir.
Ayetteki "İnne" edatının haberinin telaffuz edilmemesi de ifade tàrzının inceliklerinden biridir. Burada onlara ne yapılacağından, durumlarının ne olacağından ne gibi bir cezaya çarptırılacaklarından sözedilmiyor. Sanki bu özelliklerinin sözkonusu edilmesi, diğer bütün özelliklerine değinilmesine gerek bırakmıyor gibi. Bu, onların durumunu ve akıbetlerini ortaya koyuyor çünkü.
Fizilalin Kuran(Hac)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder